HOŞ GELDİNİZ (welcome)



Arı gibi bir muhteşem canlıyla ilgileniyorum ne öğreniyorsam burada paşlaşmak istedim.Saygılar Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun


Salı, Kasım 03, 2009

DOMUZ GRİBİ, HARAM HELAL KAVRAMLARI, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE BAL

DOMUZ GRİBİ: Virüslerin sebep olduğu bir hastalık,

VİRÜS: Bağışıklık sistemimizi sağlayan hücreleri etkisiz kılan canlı.

HARAM, HELAL KAVRAMLARI: Bizzat yaratan tarafından ortaya konan yapılması uygun hâl ve harekete HELAL; yapılmaması gereken hâl ve harekete HARAM denir.

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ: Canlının kendi vücudunu hastalıklara karşı koruması için yaptığı bütün hâl ve hareketler,

BAL: Bal arısının üretmiş olduğu şifa özelliği ayetle sabit bir besin maddesidir.



Şöyle bir hikâye anlatılır: Dünyanın döndüğünü açıklayan bir avrupalı bilim adamını mahkemede asmakla tehdit ederler; karısının da yalvarması üzerine bilim adamı mahkemede sözünü geri alır. Mahkeme kapısından çıkarken de şöyle der “siz ne derseniz deyin dünya yinede dönmeye devam edecek” İşte siz ne derseniz deyin bütün kurallarıyla kâinatı yarattığı gibi konumuz olan insan virüsünü de, domuz virüsünü de, bağışıklık sistemini de, şifa veren balı üreten bal arısını da ALLAH yaratmıştır.

Bize de (Akledebilen biz insanlara) bilmediğimizi yazılı kitabı Kuran ile görsel kitabı Kâinat ile O öğretmiştir. Sosyal yaşantı biçimimizden tutunda yeme içmemize kadar aklınıza ne gelirse gelsin her türlü hâl ve hareketin(davranışın) biz insanlara yararlı olana helâl, zararlı olana da haram denmesiyle 2 kategoriye ayırmıştır yüce yaradan ALLAH, bizlere de uymamızı emretmiştir. İşte örnek: Yeme içmemizde domuz ürünlerinden elde edilen her şeye haram denmiştir. Balı ise bağışıklık sistemimizi güçlendiren, şifa veren özelliğini bize ayetle bildirerek yenmesini helâl kılmıştır yüce yaradan ALLAH.

Bilim adamları diyor ki; H1 N1 diye adlandırılan domuz gribi virüsü insandan gelen virüsle domuzdan gelen virüsün karşılaşmasıyla mutasyona(değişime) uğrayarak bu virüs şekli ortaya çıkmaktadır. Bu virüsü değişime uğrayacak şekilde yaratan yüce Allah’tır.

Sorarım şimdi size ey ahâli: Ben bu domuzu avlumda onunla içli dışlı olarak yetiştirmez, etini de yemezsem haram diye; domuzdaki virüsle bendeki virüs karşılaşır mı?

Sorarım şimdi size ey ahâli: Yenmesi haram olan bir canlının mesela karga ile fare geninin mısıra aşılanması sonucu elde edilen mısırdan üretilen yemlerin nasıl hayvanları delirttiğini DELİ DANA hastalığı olarak TV’lerde bağıranları duymadınız mı? Ve de bu mısırdan elde edilen glikozun çikolata dan da tutun; tatlandırıcı olarak paketle satılan bütün ürünlerde kullanılacağını yada kullanıldığını kafanız almıyor mu?

Sorarım şimdi size ey ahâli: Yenmesi ve de yedirilmesi Haram olan kanın (mezbahalardan elde edilen kan ile her türlü atıklardan) elde edilen tavuk yemleri ile beslenen civcivler varya 40 günde delirtilerek büyütülen (2 kg’a çıkarıp normalde 6ayda bu kiloya geliyor) markette (beyaz et sağlıklıdır slagonuyla) 3 ila 4 tl’ye bize gazlayanların etini yersek Beyaz et sağlıklı mıdır?

Sorarım şimdi size ey ahâli: Helal olan ve de bağışıklık sistemimizi güçlendiren, şifa veren özelliğini bize ayetle bildirilen BAL’ı yersek kaç tane hastalık bize zarar verir?

Sorarım şimdi size ey ahâli: Haram helâl kavramlarını bağıra bağıra insanlara anlatmazsak “kurunun arasındaki yaş odun da yanar” misali bizde yanmazmıyız?

Bütün insanlığın bu HARAM VE HELAL kavramlarını anlaması dileğiyle!

Allah’a emanet olun

Kalın sağlıcakla


ÜSLUBA BAK AYIP ETMİŞ (YAHU ADAM BENİ DOLANDIRDI)

T.C.

KÜTAHYA VALİLİĞİ

Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı

KARARI:



ÜSLUBA BAK AYIP ETMİŞ (YAHU ADAM BENİ DOLANDIRDI)

Pazar, Ekim 04, 2009

GLİKOZ’DAN YAPILAN BALDAN KURTULDUK ŞEKERLİ BAL KADERİMİZ Mİ?


Hanıma tembihledim: Bak hanım onca uğraşıyoruz borç harç bal süzme kazanı aldık elalem hafta sonu piknik yaparken biz arılarla uğraşıyoruz yediğim iğnenin haddi hesabı yok artık her sofrada bal kavanozunu görmem lazım dedim.

Sağ olsun o da her sofrada eksik etmiyor bal kavanozunu.

Yine bu sabah sobayı az tutuşturdum. Koydum ekmeği üzerine kızarınca sürdüm tereyağı balı da üzerine başladım yemeye

O da ne her zamanki gibi değil tadı.

Dedim hatun bu balın tadı değişik buzdolabına mı girdi de tadı değişti bunun? Ne oldu acep

-Yok dedi. Görmüyor musun kavanozun dibini

O da ne Kavanozun dibi bembeyaz

Meğer bizim küçük oğlan(Osman Talha) Çay şekerini doldurmuş içine

Vay küçük yaramaz vay

Ne yapalım atsan atılmaz satsan satılmaz(Gerçi satılırda 10TL’ye bize uymaz. Hakiki ve sağlıklı bal üretmek amacım)

Yapacak bir şey yok mecburen tüketeceğiz bitirinceye kadar.

Allah’a emanet olun

Kalın sağlıcakla

Salı, Ağustos 18, 2009

BAL HASADINDAKİ PÜF NOKTALAR NELERDİR?


Yüce Allahtan öncelikle tüm arıcı dostlara hayırlı bereketli bol ballı yıllar dilerim.

Gelelim bu işin inceliklerine:

Öncelikli hedefimiz “önce can sonra canan” misali bizim canımız ve arının canı yanmaması için alınması gereken hazırlık tedbirleri neler onlara bakalım.

1-Arıcı arıcı kıyafetlerini tam olarak giymeli

2-Körük iyi yakılmalı yani bol duman vermeli (saldırgan ırklar için bu şart)

3-Arının saldırganlaşmaması için uçuş tahtasının önüne bitişik yaklaşık 1 m² herhangi bir şey konulması(Örtü tahtası olabilir)

4-Hemen yan tarafa ballığı koyacağımız yere yine bitişik yaklaşık 1 m² herhangi bir şey konulması(Üst kapak olabilir)

5-Çıkardığımız balları koymak için kapaklı ballık

Şimdi de uygulamadaki incelikler neler onlara bakalım:

1-Üst kapak açılarak yan tarafa konur. Örtü tahtası hafif duman verilerek açılır.

2-Ballık alınarak üst kapağın üzerine konur.

3-Kuluçkalık (yağmaya mehil verdirmemek ve arıyı korumak için) hemen örtü beziyle veya başka bir örtü tahtasıyla kapatılır.

4-Ballıktan alınan ballı ve arılı çıtanın arılarını (hazırlık tedbirleri mad.3) uçuş tahtasının önüne silkelenir.

5-Çıkan ballı çıta(3/2’si sırlanmış) hemen ballığa konur ve kapağı kapatılır. Bu şekilde bütün ballı çıtalar alınır.

Kolay gelsin

Kalın sağlıcakla

Cuma, Mayıs 22, 2009

BALA HAZIRLIKTA İSTENMEYEN DOĞAL OĞUL



Modern arıcılıkta doğal oğul (Arıların çeşitli nedenler ile kovanını terk ederek yeni bir aile meydana getirmesine denir.) istenmeyen bir olaydır. Neden İstemeyiz? Çünkü arılar yeni ana arıyı yetiştirirken akledebilen canlılar olmadıklarından içgüdüsel olarak ana arıyı acil yetiştirirler. Oysa bizim isteklerimiz farklıdır. Biz;

1-Herhangi bir zaman da değil bizim uygun gördüğümüz bir zamanda kovan sayımızı artırmak isteriz. Mesela; bal’a hazırlıyoruz kovanı, bal akım döneminde çok güçlü olmalı ki çok bal toplayabilelim. Ama nekadar oğul verirse kovanımızın gücü o oranda zayıfladığından (bal alabilmemiz hayal olur) bu dönemde doğal oğulu asla istemeyiz.

2-Ana arımız sağlıklı ve iri olmalı; Bol arı sütüyle beslenmiş, en üst düzeyde sperm toplamış kaliteli bir ana arı olmalı. Çünkü kışın ortasın da spermi biten bir ana arı istemeyiz.

3-Genetik özellikleri bizim istediğimiz gibi olmalı; Uysal, bulunduğumuz çevreye uyum sağlayan, zamanında hızla çoğalan, oğula meyilli olmayan ve çok bal toplayan bir ırk olmalı.

Bu ve buna benzer nedenlerden dolayı biz doğal oğulu istemeyiz. Biz istemeyiz ama neden bu doğal oğul meydana gelir? Şimdi bu nedenleri inceleyelim:

Oğul Vermenin Nedenleri:

1.Genetik Nedenler:

Arıların çoğalma ve üreme içgüdüsü,

Arı ırkının kendine özgü oğul verme iç güdüsü,

2.Çevresel Nedenler

Kovanda yer darlığı,

Kovanın güneşte kalması,

Kovanda yeterli havalandırmanın olmaması,

3.Anaya Bağlı Nedenler

Ana arının yaşlı olması,

Ana arının sakat olması,

Ana arının yumurtlamasının az olması veya bitmesi.

İşte bu nedenleri tersine çevirmeliyiz de nasıl olacak bu iş;

Genetik ıslah laboratuarları kurulmalı(dış ülkelerde görüyoruz inşallah ülkemize de gelir) burada üretilen ana arıları kullanırsak 1. ve 3. nedenleri tersine çevirmiş oluruz. Geriye kalan 2’nolu çevresel nedenler Bunu nasıl tersine çeviririz ona bakalım: Bu sorunu havalandırması ve ısı yalıtımı yapılmış modern kovanları kullanarak ancak ortadan kaldırabiliriz. Kovan da yer darlığına gelince bunu da şu şekilde kaldırabiliriz: Biliyoruz ki kovandaki çıta sayısının arı gelişiminde fazlası da azı da zararlı. İşte burada modern arıcılıktaki koloni kayıt sistemi devreye giriyor. Hani çıta sayısı, ballı çıta sayısı, larvalı çıta sayısı, kapalı yavrulu çıta sayısı v.b. not alıyoruz ya ha işte bu nottaki kapalı yavru çıta sayısı oranı ne ise arılar petekten çıkmadan 2 gün önce bu oranda kovana çıta ilave etmeliyiz ki kovanda yer darlığını veya çokluğunu ayarlayabilelim. Özellikle bu ayda bu çok önemli yoksa doğal oğul kaçınılmaz olacaktır.

Oğul Vermeye Hazırlanan Kolonide Meydana Gelen Değişiklikler:

1.Erkek arı sayısı artar.

2.Kovan açılıp incelendiğinde çok sayıda ve her yaşta ana arı yüksüklerinin yapıldığı görülür.

3.Arılarda durgunluk gözükür. Kovan uçma tahtası üzerinde yığılırlar.

4.Ana arı yumurtlamasını keser, besleyici arılar ana arıya besin vermezler. Ana arı giderek küçülür. Ağırlığının 1/3 ünü kaybeder. Bu ana arının daha kolay uçabilmesi içindir.

5.Oğul arıları sakin ve uysaldır.

Aman Bunlara Dikkat Edelim İnşallah

Yoksa Sağda Solda Arı Kovalamak Zorunda Kalırız

Allah’a Emanet Olun

Kalın Sağlıcakla

Pazartesi, Mayıs 04, 2009

İLKBAHAR ÇALIŞMALARINA DEVAM


Evet, arıcı dostlar ilkbahar beslemesine başlamış bulunuyoruz artık; Arılarımın sıkışık düzen(kışlık düzenden) geçen hafta çıkarmak istemiştim.(5-6-7 çıta şeklinde sıkıştırılmıştı) fakat sabah erkenden kalkıp arıların yanına gidince su kabının üzeri buz tutmuştu bunu görünce vazgeçmiştim. Ama bu hafta arılarımın çok hızlı bir gelişim göstermiş olduğunu gözlemledim hatta 1 kovanım dışarı biraz salkım oluşturmuştu, hemen 2 çıta ilave ve içindeki rutubet emici maddeleri çıkardım. Varoa ile sürekli mücadelemiz devam ediyor.(şerit astım 4 hafta idare eder)

Kolonileri maksimum güce ulaşabilmelerinde hayati önem arz eden İlkbahar beslemesi(51 günlük besleme);[Arı kolonilerimizin bal akım dönemine(gün dönümüne) hazır hale getirmek için yapılan besleme şeklidir.] Aman ha ihmal etmeyelim inşallah.

Allah’a emanet olun

Kalın sağlıcakla

Pazartesi, Nisan 13, 2009

İLKBAHARDA YAPILMASI GEREKENLER


İYİ BİR BAKIM NASIL OLUR?

Başlıklı yazımızın 3-4’nolu kuralları uygulama zamanı geldi, ne idi bu kurallar hatırlayalım:

3)Kovanın açılma zamanı ve şekli; Acil durumlar hariç (rüzgarlı, yağmurlu havalar hariç güneşli bir günde) havaların 14-22Cº arasında olduğu bir zamanı takip ederek kolonilerin kapakları sarsıntı yapmadan yani gürültü çıkarmadan yavaşça açılır. Hırçın arı ırklarıyla çalışıyorsak kovanın öndeki uçuş deliğinden körükle duman verilir 1-2 dakika beklenir ve ondan sonra açılır.

4)Kovan değiştirme ve yöntemi; Kıştan çıkınca ve kışa girerken senede 2 defa yapılır. Özellikle kıştan çıkınca 1 defa yapmak arı hastalıklarını önleme açısından zaruridir. Gelelim uygulama şekline: Arılı kovan yerinden alınır. Dezenfekte edilmiş boş ve temiz bir kovan bunun yerine konur. Arılı çerçeveler bu yeni kovana sarsmadan yavaşça konur. Arıların terk ettikleri çerçeveler konmaz. (Bunlar toplanıp dış parazit ve mikroplardan (sporlardan) korunması yapılarak temiz bir yerde istiflenmelidir.) Eski numaralı kovanın kapağı buna takılır. Boyalı uçuş tahtası da bu kovana takılarak işlem tamamlanır. Çıkan eski kovan dezenfekte edilerek bir sonraki kovan değişimi için hazırlanır.

Geçen Cumartesi günü bu kuralları uygulamaya çalıştım. 5 adet kovanımı bu kurallara göre değişimini yaptım. Ana arıları görüldü ve yavru durumu, bal, polen vs. aktarma sırasında bir güzelce belirlendi ve kayıt defterine not edildi.

Aman ha bu çok önemli ilkbahar bakımını yapalım inşallah

Allah’a emanet olun

Kalın sağlıcakla…


Pazartesi, Mart 16, 2009

BAL İLE SİRKE MİSALİ KIŞ İLE İLKBAHAR .. .........!


Bir gün Nasreddin Hoca'ya:

-Hocam bal ile sirke uyuşmaz derler, ya siz ne dersiniz.

Nasreddin Hoca:

-Nasıl uyuşmasın, der ve gider yarım okka bal yer, yarım okka da sirke içer. Yüzünün yemyeşil olduğunu görenler sorar:

-Bal ile sirke birbiri ile anlaşamadı değil mi?

Hoca, hiç mertliği elden bırakmaz.

-Yoo, onlar anlaştılar anlaşmasına da şimdi beni aradan çıkarmaya çalışıyorlar...


Evet arıcı dostlar kış ile ilkbahar da bal ile sirke misali birgün bahar geliyor birgün kış geliyor.
Ya aralarında anlaşırsalar:Bizim arıları aradan çıkarmaya (Allah korusun)

Allah'a emanet olun

Kalın sağlıcakla


Çarşamba, Mart 11, 2009

KOCA KARI SOĞUKLARINA DİKKAT ........................ !




Bu hafta içinde karşılaşacağımız soğuk hava tehlikesi
Takvimlerde bahsedilen "koca karı soğukları" geçen sene benim yavruya başlayan arıların larvalarının ölmesine sebep olmuştu.
Aman gerekli tedbirleri alalım inşallah

Allah'a emanet olun
Kalın sağlıcakla

Çarşamba, Şubat 11, 2009

AYI; balık, bal FİL; tiken, can acısı AÇLIK ve beslenme şekli

İşte size bir hikâye:

Ayının biri karnı acıkmış çıkmış avlanmaya
Aklında bal varmış, bakınıp duruyormuş gözleri havada
Dere tepe düz gitmiş, az gitmiş uz gitmiş gelmiş bir akarsuya
Epeyce yorulmuş bakmış önünde akan suya
Bakmış balıklar hızla yüzüyor akarsuda
Demiş içinden “aç karnımı doyurmak kışı geçirmek için
Buda iyi yem ama suda”
Başlamış balıkları yakalamak için
Olanca gücüyle uğraşmaya
Derken yakalamış küçük bir balığı suda
Olsun demiş karnım çok aç atayım ağzıma
Açmış ağzını, tam atacak ağzına
Balık parmaklarının arasından kaymış düşmüş suya
Üstüne üsttün bir de ıslanmış; bön bön bakmış suya
Demiş olmayacak böyle düşelim yola
Başlamış hayıflanmaya:
“Tüh be kaçırdık balığı ne yapsak acaba?”
Derken bakmış yolda bir fil homurdana homurdana gidiyor
Demiş “ancak bu anlar beni
Açlık çekiyor halinden belli”
Sormuş “ne bu hal benim gibi açlık mı çekiyorsun?”
Yook demiş fil yiyecek bol, açlık çekmiyorum
Lakin ayağımdaki tiken canımı acıtıyor
Birde sızım sızım kanıyor!
Ayı demiş ben sana yardım ederim ama bir şartla:
Karnımı doyuracaksın varmısın anlaşmaya
Fil demiş “o kolay iş sen başla tikeni çıkarmaya”
Devam etmiş homurdanmaya
Ayı başlamış ters ters bakmaya
Fil demiş “canı acıyan ne olsa der
Bana aldırma bak sen tikeni çıkarmaya”
Ayı hak vermiş tikeni çıkarmış
Fil de ağaçların en ucundaki meyveleri toplamış, koymuş sofraya
Ayı açlıktan hepsini yemiş, bir şey kalmamış sofrada
Fil demiş “amma da yedin ayı ha, bir şey kalmadı sofrada
Ayı bakmış ona ve gülmüş o an,
Dostum:”Senin ki de benim ki de can
Sen demiştin canı acıyan ne olsa der,
Ben de derim karnı acıkan ne olsa yer.”

İşte dostlar ayı güzün iyi beslense kışı rahat ve güçlü geçirir
Arıda öyle değil mi?(Güzün güzelce beslense ıslatılmadan temiz kovanda kış uykusuna yatsa)
İnsanların durumunu da hikâyedeki fil’e benzetiyorum ben
Zamanın da bakmazlar beslemezler arıyı başlarlar sızlanmaya
Ne yapsak? ne versek? kek iyimi? İnvert şurup mu versek acaba
Ayı aç ne versen yer pardon arı aç ne versen yer
Ama ıslanmış hastalanmış sa artık ne verirsen ver
Tiken battı bir kere ayağına
Canı acıyan ne olsa der
İşte bu Hüseyin’de bir şeyler söyler
Allah’a emanet olun der
Kalın sağlıcakla diye söyler

Perşembe, Ocak 29, 2009

Çevre Arı ve Biz İnsanların Yaradılış Gayesi


Beş duyu organımız ile algıladığımız şekli ile kâinat. Bütün kuralları Allah tarafından konmuş sevk ve idare edilen kâinat. Bu kurala ister bilimsel gerçek deyin ne derseniz deyin bilin ki o yaratanın koyduğu kurallar geçerlidir. Bazıları inanmaz ısrarla doğa kanunu der. Bana da “arıları bırak imam ol sen de arılar da rahat etsin” derler. Ne derse desinler gerçek hep orda durur asla değişmez. Bu kainat Kurallarıyla ALLAH’ın dır. Bu kâinatın içinde bizi ilgilendiren varlık arının da onun koyduğu kurallar geçerlidir. Hayat döngüsü, yaşamsal faaliyetleri v.s.

İşte dünyayı yoktan var eden ve içine her türlü canlıyı koyan ve onların yaşamsal faaliyetlerini düzenleyen, birbiriyle bağlantılı bir şekilde işleyişini genlerine kotlayarak oluşturduğu bu ekosistemi yoktan var eden de yine o yaratandır. Din adamları bu sistemin işleyiş kurallarına Allah’ın sünneti der. Bu sistemin işleyiş kuralına uygun hareket etmek Allah’a ibadet etmektir.(Bazıları ibadeti sadece imamın arkasında namaz kılmak olarak bilir. Oysa bu sistemi bozan rastgele atılmış bir taşı yol ortasından kaldırmak bile ibadettir.) İnanmayan doğa kanunu der. Bu öyle bir sistem ki; birbiriyle bağlantılı bir dişli gibidir. Dişlinin içinden biri kırıldı mı çark tökezlemeye başlar. Her canlının bu çarktaki görevi genlerine işlendiğinden, otomatik olarak yaptığından sorumlu değildir. Biri hariç: İNSAN. Biz insanlara bu eko sistemi akletme ve değiştirme kabiliyeti verilmiştir. Bunun için sorumluluk bize aittir. Bu sistemin bir yerinde bir aksaklık varsa mutlaka bize aittir. Onun için sonucuna katlanacakta hesap verecekte biziz. Şimdi bakıyoruz bu insanlar her canlının eko sistemdeki yerine (yaradılış hikmet ve gayesine) bakmadan genleriyle oynamaya başladı. İşte bir örnek: Bilim adamları bal arısına benzeyen başka böceklerle yaptıkları gen çalışmaları sonucunda varoa belasını başımıza sarmışlardır.

Bu eko sistemdeki bitki ve ağaçlar tozlaşma yolu ile üreyip çoğalmakta ve yaşamlarını sürdürebilmektedir. Arılar; tozlaşmayı sağlayan böcekler içerisinde en önemli gruptur. Arılar insanlara sundukları ürünlerin yanında, bu eko sistemdeki üretime olan katkılarıyla da vazgeçilmez canlılardır.

Arılar ziyaret ettikleri çiçeklerden emdikleri nektarı 'bal midesinde' depo ederler ve sonra da bu nektarı bal olarak peteğe boşaltırlar. Arılara polen toplama görevi veren Yaratıcı, bunun için de onlara özel bacaklar ihsan etmiştir. Arıların arka bacakları diğer bütün böceklerden farklıdır. Geniş olan bu bacakların üzerinde karşılıklı olarak dizilen uzun kıllar âdeta bir sepet vazifesi görür.

Dünya genelinde insan gıdasının % 90'ını karşılayan 82 bitki türünün 63'ü (% 77), arılar tarafından tozlanır; arılar olmadan bu bitkilerin tohum bağlaması hemen hemen imkânsızdır. Meselâ elma, armut, şeftali, kayısı, vişne, kiraz, kavun, karpuz ve kabak gibi doğrudan insan gıdası olarak kullanılan bitkilerde; ayçiçeği, aspir, kolza, pamuk, şekerpancarı gibi endüstri ve yonca, korunga, çayır üçgülü, aküçgül, fiğ gibi yem bitkilerinde tohum oluşumu için mutlaka arılara ihtiyaç duyulmaktadır. Dünya genelinde her yıl arı tozlaşmasıyla elde edilen ürün, o yıl üretilen balın değeri ile mukayese edilmeyecek kadar fazladır. O hâlde arılar, bal yapmaktan çok bu eko sistemde daha önemli bir vazifeyi yerine getirmektedir. Arılar bütün bunların yanı sıra, bu bitkileri gıda ve barınak olarak kullanan değişik gruplara mensup binlerce hayvanın hayatlarını sürdürmelerine de imkân hazırlamaktadır. Burada zihinlere, ister istemez, Einstein'ın arıların ekosistemden yok olmaları ile kıyamet arasında kurduğu irtibat düşmektedir.

Erozyonun önlenmesi gibi, özellikle ülkemiz için hayatî önem arz eden bir vazifeyi yerine getirmek de, arılara verilen görevlerdendir. Erozyon problemi olan sahalarda Asteraceae, Boraginaceae, Brassicaceae, Campanulaceae, Compositae ve Fabaceae gibi arıların tozlaşmasına ihtiyaç duyan bitkiler yaygın olarak bulunmaktadır. Benzer şekilde hayvan besleme ve tabiî dengeyi koruma açısından oldukça önemli olan yem bitkileri de tozlaşma için böceklere ihtiyaç duymaktadır. Yonca vb. bitkilerde çiçek organlarının üstü zarlarla kaplı yaratılmıştır, bu bitkilerde polenin dışarıya çıkabilmesi için söz konusu zarların arılar tarafından yırtılması gerekmektedir.

Arılar, sevk-i ilâhiyle, gün boyu aynı tür bitkilerden nektar ve polen alırlar. Etrafta daha fazla nektar ve polen ihtiva eden başka bitkiler olsa da, arıların ilk ziyaret ettiği bitki türünün dışındakilere uğramaması, gün boyu aynı bitkinin çiçeklerinden nektar ve polen toplaması, onların bu işi rastgele yapmadıklarını gösterir.

Netice olarak; kâinattaki diğer birçok canlı gibi arılar da, Âlemlerin Rabbi'nin belirlediği eko sistemdeki kurallar çerçevesinde insanoğluna hizmet etmektedir. Fakat kâinatın mânâsını ve canlıların yaratılış hikmetlerini araştırmadan yapılan faaliyetler, gelişigüzel sanayileşmenin bir neticesi olarak gittikçe artan hava kirliliği ve dikkatsizce kullanılan kimyevî maddeler arıların sayısını günden güne azaltmaktadır. İnsanoğlunun çıkardığı yangınlar ve savaşlar bir tarafa, sadece arıların yok olmasına sebep olan uygulamaları dahi insanlığın yok olmasına sebep olabilir. Çünkü arıların eko sistemde yok olması durumunda, insanlık kendisine ve çeşitli hayvanlara rızık olan bitkilerin yok olması, erozyon ve çölleşme gibi birçok felaket ile yüz yüze geleceğimizden yine sorumlu biz İNSANLARdır. Tabii bunun zararını da yine eko sistemi paylaştığımız canlılar ile birlikte biz İNSANLAR çekeceğiz.

Allah’a emanet olun..

Kalın sağlıcakla..

Alıntı kaynakları:Sızıntı dergisi.

Pazartesi, Ocak 12, 2009

Dıştan kontroller


Hava sıcaklığı

Umarım ölen bu arılar açlıktan değildir.
Yaşlılıktandır. Ya siz nedersiniz?

Arıları temizledikten sonra bu görüntüyü aldım.
Bu kırıntılar:Acaba Kovan temizliğimi? yoksa Açlık belirtisimi?
Ne dersiniz?

Buda genel görünüş karlar erimiş, (güya karlı fotoğraf çekecektik..)

Allah'a emanet olun
Kalın sağlıcakla

Pazartesi, Ocak 05, 2009

Sivilce Tedavisinde Bal Desteği

Sivilceler, özellikle ergenlik döneminde ortaya çıkan küçük enfeksiyonlardır. Stresin ve hormonal dengesizliklerin sivilceleri artırdığı bilinmektedir. Sivilcelerin sıkılması neticesi açığa çıkan bakteriler (özellikle Propionibacteriumacnes), cildin başka noktalarında da enfeksiyon oluşmasına yol açabilmektedir. Yüz bölgesindeki sivilcelerin sıkılarak temizlenmesi neticesi, yüzde bulunan enfeksiyonların beyne de sıçraması söz konusu olabilmektedir. Sıkılması ve enfeksiyonun ağır seyretmesi gibi durumlarda sivilceler yüzde ömür boyu taşınan yara izlerine sebep olabilmektedir.

Birçok hastalıkta tamamlayıcı tedavi vasıtası olarak kullanılan balın en önemli hususiyetlerinden biri, içinde bulunan tabiî antimikrobiyal sistem sayesinde enfeksiyonları önlemeye vesile olmasıdır. Balda bulunan glikoz oksidaz, balın suyla teması durumunda aktifleşerek, glikozdan hidrojen peroksit üretilmesine vesile olmakta, ayrıca baldaki yüksek şeker, organik bazı maddeler ve peroksit de oldukça tesirli birer antimikrobiyal olarak ortaya çıkmaktadır.

Bal tabiî bir ürün olduğundan, birçok ilâcın yol açtığı yan tesirleri göstermemektedir. Cildi hassas olan kişilerin, balı tamamlayıcı bir tedavi vasıtası olarak kullanması, oldukça güzel neticeler vermektedir.

Uygulamadan önce, balın cilde yapacağı müspet tesiri engelleyecek mahiyetteki cilt yaşını uzaklaştırmak için; yüz sabun ve ılık su ile yıkanır. Yüzün tamamına uygulanmadan önce, bir sivilce üzerine tabiî bal sürülerek isteğe bağlı olarak üzeri bantla kapatılabilir balın tesirleri test edilebilirse, birkaç saat sonra kızarıklığın ve rahatsızlığın azaldığı görülecektir. Bu uygulamayla enfeksiyona sebep olan bakteriler azaltılırken, söz konusu bölgedeki hücrelere yerinde sağlanan glikozla iyileşmenin hızlanması sağlanmaktadır.

Uygulama birer saat süreyle günde iki defa yapılabilir.

Kaynak:http://www.sizinti.com.tr/konular.php?KONUID=4568&SAYIID=359&KATID=40