HOŞ GELDİNİZ (welcome)



Arı gibi bir muhteşem canlıyla ilgileniyorum ne öğreniyorsam burada paşlaşmak istedim.Saygılar Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun


Perşembe, Aralık 18, 2008

BİZ, KIRİZ VE HARAM KAZANCIN EN TEHLİKELİSİ FAİZ

Haram kazancın en tehlikelisi ve belkide en yaygın olanı faizdir.

Faiz: Lügatta, riba kelimesinin karşılığı olarak, “fazlalık” manasına gelir. İslâm’da ise: “aynı cins malların karşılıklı satışında şart koşulan fazlalık” demektir. Bakara süresinin 275.ayetinde faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların “Alım-satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Hâlbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.

Faiz ferdi ve toplum hayatını sarsan, helâl rızık kazanmayı önleyen, yardımlaşma ve kardeşliği baltalayan, insanları devamlı huzursuzluğa sevk eden büyük bir felakettir. Faizle, emniyet, güven ve meşru ticari faaliyetler kökünden yıkılır.

Faizin azı da çoğu da haramdır. Mali işlerini faiz sistemi üzerine kuranlar, mutlak surette zarara uğrayacak, neticede mahvolup gideceklerdir.

Konumuzla ilgili olarak bir dergide makale yazan Yrd. Doç. Dr. Ö.Said Gönüllü şöyle diyor:

“Kendisi hiçbirşey üretmediği gibi, spekülasyon yaparak para kazanan, sonra bu parayı da satarak servetine servet katan finans zenginlerinin ülkelerinde artık kırılgan bir ekonomik yapı var. Bu ülkelerde insanlar, hayatlarında merkezî bir yer işgal eden ve temel belirleyici hâline gelmiş olan sun'î tüketim hastalığından kurtulmak için meseleyi doğru yere oturtacakları yeni bir nazar ve niyete muhtaçlar. Bu ise, önce dünya görüşünün değişmesi gerektiği mânâsına geliyor. Bunun farkında olup seslerini yükseltenler de var. Minnesota Üniversitesi'nden David Tilman, yeryüzünü ve insanı bir meta olarak gören mevcut bakışın karşısına çözümü şu şekilde koyuyor: "Bu gidişe bir son vermek için, bu dünyadaki diğer canlılarla aramızda karşılıklı bir bağımlılık olduğunu, birbirimize muhtaç olduğumuzu anlamalıyız… Hayat tarzımızda da önemli değişiklikler yapmalıyız. Artık Batılılar gibi yaşayamayız. Başka bir tarza yönelmemiz, Asyalılar gibi yaşamamız gerekiyor." (Raeburn, 2000).

ABD'de en yüksek çevre onur ödülü olan Başkanlık Sürdürülebilir Kalkınma Ödülü sahibi (1996) İrlanda asıllı mimar William McDonough da açık konuşuyor: "Milyonlarca insanın yaşadığı 75 kilometre karelik bir alanda, Hong Kong'da büyüdüm. Kurak mevsimde dört günde bir defa, ve sadece dört saat boyunca su veriliyordu. Kolera, tifo, tifüs, sarıhumma ve kızıldan ölen insanlar gördüm. Hayatın böyle olduğunu zannediyordum. Babamın verdiği ödeme çeklerini nakde çevirmek için annemle birlikte döviz bürosuna her gidişimizde, işlem yapılan pencerenin arkasında seksen yaşlarında bir kadın görürdüm. Her defasında kadının elinde ölmüş veya ölmek üzere olan bir bebek olurdu. Yaşadığım dünya buydu: açlıktan ölen bebekler ve katı sınırları olan bir dünya. Daha sonra, lise için ABD'ye, Connecticut'a gittim. Burada, altlarında Porsches marka otomobiller olan 16 yaşında çocuklarla karşılaştım. Birden, bu utanmazca tüketimin farkına vardım. Okulun spor tesisinde duşlar açık bırakılıyordu. Gördüklerime inanamıyordum. Duş kabinlerini dolaşıyor, muslukları teker teker kapatıyordum. Okuldakiler kaçık olduğuma hükmetmişlerdi." (NewScientist, 2004).

"Bu bizim meselemiz değil, ne hâlleri varsa görsünler!" diyemeyeceğimiz bir dünyada yaşıyoruz artık. Sadece kendi doğrularına inanan, "para hastalığı"ndan muzdarip bu çevrelere, temeldeki kanaat ve düşüncelerini gözden geçirmeleri gerektiği güzel bir üslûpla, bıkmadan söylenmeli. Üretim karşılığı olmayan yalan paralarla oynayanlar, haksız kazançlarının her seferinde bir şekilde heba olup gideceğini önceden görebilir ve saplanıp kaldıkları yanlışlıkları sorgulama cesareti gösterebilirler belki. Belki onlara Kur'ân-ı Kerîm'in ve hakiki insanlık ufkunun en parlak yıldızı olan Hz. Muhammed'in (sas), insan, hayat, üretim, ticaret, borç, fakirlik, zenginlik, açlık, tokluk, haklar, adalet, ölüm, haşir ve hesap konularında vicdanları titreten beyanları tanıtılsa, dudaklarından "Biz nereye gidiyoruz?" sorusu dökülür. Ve ümit edilir ki, bu son yaşananlar derin bir muhasebe niyetinin doğmasına vesile olur.” İnşallah

İşte günümüz kapitalist düzenin direği faiz. Artık bunun böyle gitmeyeceği şu ekonomik krizlerle hissettirmeye başladı. Krizin baş mimarı faizdir. Yüce Allah’ın öğüdünü dinlemeyenler ömrünüz yeterse bakın ve görebilirseniz görün. Bu düzen nasılda mahvolup gidecektir. Aman arıcı arkadaşlar bu illetten uzak duralım, kendimizi koruyalım.

İşte bir soru: Sen hocamısın ki, ahkâm kesiyorsun, Bunun ne alakası var arıcılıkla?

3 kovan arısı olan, 300’e çıkararak işletme kurmak isteyen arıcı arkadaşlarımızın önündeki seçenek v.s.

Allah’a emanet olun.

Kalın sağlıcakla.

Salı, Kasım 25, 2008

KRİZ _ARICILIK_VE_NASRETTİN_HOCA

Sabah kahvaltısı yaparken eşi Nasrettin Hocaya şöyle demiş:

-Hoca efendi, evde yiyecek kalmadı. Pazara kadar gitsen de bir şeyler alsan.,

-Tamam hanım, merak etme sen.

Hoca, kahvaltıdan sonra eşeğini alıp çarşıya doğru yola çıkmış. O gün muzipliği üzerinde olduğundan eşeğe ters binmiş. Onu gören biri seslenmiş:

-Yahu Hocam ne ters adamsın böyle, eşeğe ters binilir mi hiç? Nedenini söyle de biz de anlayalım bari.

Hoca bir kahkaha attıktan sonra:

-Sevgili komşum, demiş. Söyler misin bana, eşeğin yönü nereye?

-İleriye doğru.

-Tamam işte, eşek ileri doğru bakıyor, bende arkaya doğru…

Adam hiçbir şey anlamamış:

-Tamam, eşek ileriye sen geriye bakıyorsun. Ne var bunda?

-Ne olacak, ben arkayı kontrol ediyorum, eşek ileriyi… Anlayacağın iki yönden gelecek tehlikelere karşı tedbiri elden bırakmıyoruz.

Bu cevap adamın çok hoşuna gitmiş, kendi kendine gülerken, Hoca da yoluna devam etmiş.

Ya bizler, hangi yöne oturalım, tehlike hangi yönden gelecek acaba?

Evet, arıcı arkadaşlar kriz gelmiş kapıyı çalmış. Herkesi almış bir telaş!

Kimi krizi rant görüp başlamış parasına para katmaya. Kimi de konmuş kapı önüne. Çünkü üretilen ürün satılmadığı zaman onu üreten işçinin bir değeri olmaz. O artık patronun gözün de parasını yiyen bir asalaktır. Patron onu hemen kapının önüne koyar. Gelelim sorumlulara.

Tepedeki en sorumlular çözüm için ne diyor:

-Gelin taşın altına hepimiz elimizi koyalım! (Yahu bu taşı kim koydu? Niçin koydu? Neden elimizi ezdirelim? diye soran yok)

-Kamu bankalarından kredi verelim, hem de faizsiz, birkaç yıl sonra ödemeli (Patronların gözleri ışıl ışıl tabi ki işçilerini çıkaran rant peşinde olan patronlar)

-Kobilere düşük faizli kredi verelim v.s.

Dürüst patron işçisini çıkarmadı. Kredi aldı ve üretti. Bu kriz de ürettiğini satamadı ya şimdi ne olacak? Ne olacağı basit. Son darbeyi de kredi veren banka vuracak. Elindeki son tezgahıda o alacak.

Peki çözüm var mı?

-Var

Çözüm basit; arka yön. Yani tüketicinin alım gücünü desteklemek. Tüketici üretileni alsın. Üreten malını satsın. Üreten para kazansın. Çark dönmeye başlasın. Böylece biz arıcıların ürettikleri de satılsın.İhraç ettiğimiz mallar satılmadı mı? Dünyada 3-5 ülke yok başka ülkelere başka ticaret imkânlarına yönelelim.

Onun için diyorum ki;

-Biz arıcılar olarak, Nasrettin Hoca misali gelin şu eşeğe ters binelim. Nasıl olsa eşek ön tarafı koruyor. Gelin biz de arka tarafı korumaya alalım!

Allah’a emanet olun.

Kalın sağlıcakla.


Pazartesi, Kasım 17, 2008

ENSTANTENE1





A. AKAR



Çarşamba, Kasım 05, 2008

Bu fotoğraf bize ne anlatıyor?


Evet arıcı dostları bu fotoğraf bize ne anlatıyor?
Bu arı neden topu dikmiş?
Bu larva neden dışarı atılmış?

Perşembe, Ekim 30, 2008

SON BAHARDA ISI TEDBİRLERİ

Bilindiği üzere yazın arılarımızı güneşin kavurucu sıcağından korumak için kovanların üzerine böyle strafor koyarak gölgelik yapmıştık.


Şimdi ise artık güneşe ve sıcağa ihtiyacımız var. Evlerimizde merdiven boşluklarına ve girişteki ayakkabılıklara ışık olsun diye konan şeffaf saçlardan alarak kovanlarımın üzerine koydum.


Amaç güzün açan çiçeklerden gelen polenle güz askeri diye tabir edilen yeni yavruların yetişmesi esnasında kovan ısısının korunması ki bu sayede şu anda ömürleri biten yaz arılarının yerine kışı geçirecek genç arıların kovanda çoğalmasını sağlamak.


Bu arkadaki görüntü de yeni camimizin yeni yapılan minaresi

Güz tebbirlerinden biri daha kovan girişleri daraltıldı.

Allah’a emanet olun

Kalın Sağlıcakla

Pazartesi, Ekim 20, 2008

ÖNCE SAĞLIK

Her işin başı sağlık! Şöyle bir hikâye anlatılır:

Boş bir kâğıda doğduğun gün için 1 rakamını yaz. Bundan sonra bu bir rakamının ardına her başarın için 0(sıfır) rakamını yaz.(örneğin okuma-yazmayı öğrendin koy bir sıfır, mezun oldun koy bir sıfır v.s) 10, 100, 1000, …. Nasılda rakam hızla büyüyüyor. İşte şu rakamların başındaki 1(bir) varya işte o senin sağlığın. O rakamı önden alırsak sıfırdan başka bir şey kalmıyor elinde.

Benim düşüncem de önce sağlık! Arıdan elde edeceğimiz balın Eşimizle-dostumuzla, Çoluğumuzla-çocuğumuzla v.s. yiyeceğimizden arılarımızın da sağlıklı olması gerekiyor. Bunun için arı hastalıkları konusun da insan sağlığına zarar vermeyen ilaçları kullanmayı bir ilke olarak benimsemişimdir. Bal da kalıntı bırakmayan ülkemizde yeni çıkan ürünleri maddi imkânlarım elverdiğince denemekteyim.

Kendi imalatım, altı tel ızgaralı ve çekmecesi bulunan kovanım. Bu kovandaki çekmeceyi çekiyorum ve işte dökülenler.

Bana kovanda olan bitenler hakkında bilgi veriyor. Aynı zaman da temizlikle uğraşmıyor arılar. Ben temizliyorum.

Daha önce varoa için balda sıfır kalıntı bırakan bayvarol şeritler asılı artık süresi doldu. Bunları kovandan dışarı atıyorum.

Hava sıcaklığına bakıyoruz gölgede

Şimdi Forbeevar adlı jel formik asitli ilacı kullanıyorum. Kullanımı kolay hemen kovanın üstünden çıtaların üzerine nohut tanesi büyüklüğünde ilacı tatbik ediyoruz.

Bir gün sonra sabahleyin bakıyorum düşen varoalar varmı? İşte sonuç:

4 adet düşmüş çekmeceye bu da gösteriyor ki 1-Varoa belasının kökünü kazıyan ilaç çıkmadı. 2-Varoa’nın direnç kazanmaması için mutlaka değişik ilaç kullanılması şart


Bir gün sonra ikindiye doğru zayıf olan arıya 1 çıta ballı arılı takviye veriyorum. Herhangi bir koku vermeden bakıyorum kovan deliğine; hiç birbirini çekiştiren öldürün ve atılan arı yok. Forbeevar ilacın kokusu işe yaramış gibi görünüyor.

Allah’a emanet olun

Kalın Sağlıcakla

Cuma, Ekim 10, 2008

İYİ BİR KOLONİ YÖNETİMİN DE 3 NOLU KURAL

İYİ BİR KOLONİ YÖNETİMİN’DE 3’NOLU KURAL

3) Hastalık ve parazit kontrolleri;

Erken ilkbahar ve geç sonbaharda varoa için ilaçlama (varoa’nın direnç kazanmaması için dönüşümlü ilaç kullanılması)

İYİBİR BAKIMDA 2-5)Arılı kovanın dıştan ve içten kontrolü; esnasında kolonilerimizde, hastalık ve parazit kontrollerini çok dikkatli bir şekilde yapmalıyız.

Evet, arkadaşlar Ağustos’un sonunda katları aldım ve ana arı değişimlerini tamamladım. Şimdi yapmaya çalıştığım iyi bir bakım ve iyi bir besleme için uğraş vermek. Varoa için Bayvarol şeritler kovanda asılı 5-6 hafta duracak ve ben bunları alacağım kovanlardan. Bu arada güz beslemesi yapıyorum 2-3gün arayla (Arıların yanına ben ancak uğrayabiliyorum) 3kg şeker 2kg su ile hazırladığım şerbetin içine vitamin ve çay kaşığıyla tuz katarak hazırladığım şerbeti veriyorum. Bal kemerleri gözlemlemeye başladım. Arı kuşları epey zarar vermişler. Arı mevcudu bayağı azalmış. Şimdi görünmüyorlar herhalde gitmişler. İnşallah bu besleme sonucu yeni arı mevcudu kovanlarda artar.Bu mevsim de işte görmek istediğimiz(Azda olsa yavru uçuşu) :

Son olarakta kasım ayın da havaların soğuduğunda kuraldaki “geç sonbahar” da son bir kez daha başka bir ilaçla kovanları ilaçlayıp şu varoa belasıyla mücadeleye bu yıl için son noktayı koymak düşüncesindeyim. İnşallah.

Allah’a emanet olun kalın sağlıcakla!

Cuma, Eylül 19, 2008

GÜZ BESLEMESİ


İYİ BİR BESLEME’DE 2’NOLU KURAL
2) Güz beslemesi;

TANIM: Arı kolonilerimizin kışa yeterli bal stokuyla ve en yüksek genç arı mevcudiyetiyle girmek için yapılan besleme şeklidir.
ZAMANI: Eylül Ayının 20’siyle Ekim Ayının 20’si arasında yapılması mutlak gerekli olan Güz beslemesi; en az l5 gün en fazla 20 gün yapılmalıdır.

1- Kolonilere yeterince bal ve polen bırakılmış olsa bile, MUTLAK GEREKLİ BİR BESLEMEDİR
2- Sonbahar beslemesi için hazırlanan şeker şurubunun şeker-su oranı 2:1 (2 kısım şeker - 1 kısım su) olmalıdır.
3- Kolonilere uygulanan şeker şurubu beslemesi ana arının yumurtlama hızını yeniden artırarak genç, yıpranmamış işçi arı yetiştirilmesini sağlar. Böylece genç işçi arılarla kışa giren koloniler fazla bir kayıp vermeden bahara güçlü olarak çıkarlar. Genç arılarla kışlatılan koloniler ilkbahar döneminde daha etkili bir yavru yetiştirme temposu göstererek hızlı gelişirler.
4- Özellikle kışı soğuk gecen bölgelerimizde(benim bölgem gibi) arıyı sıkıştırma işlemi yaparken arının kış salkımı için kullanacağı çerçevenin bal kemerinin oluşturulması çok önemli bir püf noktadır. Çünkü kışın salkıma geçen arı dıştaki (özellikle güçsüz koloniler) ballı çıtaya ulaşamamakta ve koloni açlıktan ölmektedir. İşte yapılan bu güz beslemesi bu sorunu ortadan kaldırmaktadır.

Salı, Eylül 09, 2008

Bal Arısına İlham Edilen Arı Sütü


Bal Arısına İlham Edilen Arı Sütü
Prof.Dr. Mehmet CİHANOĞLU

Bal arısı, Kur'ân-ı Hakîm'de adına müstakil bir sûre (Nahl) bulunan ve mükemmel hususiyetleriyle âdeta apaçık mucize olan bir hayvandır. Adı geçen sûrede; "Rabbin bal arısına ilham etti ki: "Dağlardan, ağaçlardan ve (insanların) kurmakta oldukları çardaklardan evler (kovan) edin. Sonra her çeşit meyveden ye de Rabbinin (sana) kolaylaştırdığı (ve ilham ettiği san'atı yayma) yollarına gir. Onların (o arıların) karınlarından, renkleri muhtelif içecekler çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki, bunda tefekkür eden bir topluluk için (Allah'ın varlığına ve birliğine) kesin bir delil vardır." buyurulmaktadır. (Nahl, 68-69)


Arıya başta bal olmak üzere her biri ayrı ayrı şifa hazinesi olan muhtelif kimyevî maddeleri sentezleme kabiliyeti verilmiştir. Bal arısı denince akla daha çok bal gelmektedir. Oysa arıya yapması için ilham edilen, sadece bal değildir. Son on yılda yapılan çalışmalarda balın dışında polen, arı sütü, arı zehiri, balmumu ve propolis denen maddeler de bal arısının ürünleri arasında sayılmaktadır. 

Arı sütünün hikâyesi

Arı sütü, genç işçi bal arılarının yutak altı ve alt çene bezlerinde ürettirilen ve salgılanan bir maddedir. Genç lârvaların ve erişkin kraliçe arıların temel gıda kaynağıdır. İşçi arının kraliçe (bey) arıya dönüşmesi için onun vücudunda harika değişiklikler meydana getirmeye sebep olacak şekilde ayarlanmış çok hususî bir gıdadır. Aynı soydan gelen işçi arılar ile kraliçe arılar arasında genetik olarak bir farklılık olmadığı halde, arı sütüne verilen özellik sebebiyle kraliçe arı farklılaştırmaktadır.

İşçi arılar, arı sütü yapımında hammadde olarak kullanmak üzere, büyük miktarda polen ve nektar yer. Müteakiben arı sütünü yutak bezlerinden salgılar. Arı sütü, kraliçe olmak üzere programlanmış genç lârvalara, işçi arılar tarafından doğrudan yedirilir. Sevk-i İlahî ile kraliçe arı lârvası, bu diyete başladıktan hemen sonra daha büyük, daha üstün bir arıya (erişkin kraliçe arı) dönüşür. Bu metamorfoza sebep olmak üzere çeşitli vitamin ve hormonlara ait program kraliçe adayı lârvada mükemmel bir şekilde çalışmaya başlar. Bu harika mekanizmanın hiçbir kademesinden haberi olmayan arı, sadece kendisine ihsan edilen arı sütünü yemekle meşgul olur.

Kraliçe arı ile işçi arılar arasında yapı ve şekil bakımından önemli farklar vardır. Her arının yapacağı işi bilen Rabb'imiz, onlara ihtiyaçlarına göre organ bahşetmiştir. İşçi arıda çalışma ile ilgili organlar (polen sepetleri, daha güçlü alt çeneleri ve yutak altı bezi ve balmumu bezleri) yaratırken, kraliçe arıda çok hızlı çalışan üreme organları yaratmıştır. Bunlara ilâve olarak işçi arı ortalama 21 günde; kraliçe arı 15,5 günde gelişmesini tamamlar. Kraliçe arı % 40 daha büyüktür ve ağırlığı % 60 daha fazladır. Hayat süresi açısından ortalama olarak kraliçe arı, 5-7 yıl; işçi arılar ise, 7-8 hafta yaşar. Davranış itibariyle kraliçe arı bir günde birkaç bin, hayat boyunca ise 3 milyon yumurta üretir. İşçi arılardan farklı olarak kraliçe arı, arı kovanındaki diğer faaliyetlere iştirak etmez.

Arı sütünün özellikleri

Arı sütü; su nispeti yüksek, lâpa-jel kıvamında, homojen bir maddedir. Sarı beyazımsı renktedir. Keskin kokuludur ve ekşi bir tada sahiptir. Yoğunluğu 1,1 g/cm3'tür. Suda kısmen çözünür. Oda sıcaklığında veya buzdolabında 5 °C'de depolandığında daha akıcı hale gelir. Depolanmış arı sütünde parçacıkların çökmesine bağlı olarak gravürler meydana gelir.
Azotlu maddelerin ortalama % 73,9'u proteinlerdir. 6 temel proteinin 4'ü glikoprotein yapısındadır. Amino asitlerin hepsi insan için temel (vücutta üretilmeyip dışardan almak zorunda olduğumuz) olup, toplam 29 amino asit ayırt edilmiştir. Arı sütünde ayrıca kollagen ve gamma globulin (bağışıklık sisteminin anahtar bir elemanı), glukoz oksidaz, fosfataz ve kolinesteraz gibi enzim ve insülin benzeri bir madde de bulunmaktadır. Bütün şekerlerin % 90'ını fruktoz ve glukoz teşkil eder. 

Yağ terkibinin % 80-90'ı serbest yağ asitleridir. Bu moleküller, arı sütünün yaratılışındaki harika biyolojik özelliklere sebep olan, çoğu kısa zincirli hidroksi yağ asitleridir. Arı sütünün terkibinde bulunan esansiyel (temel) yağ asitleri kandaki kolesterol seviyesini düşürecek hususiyette yaratılmıştır.

Arı sütünün toplam mineral muhtevası, taze ağırlığının yaklaşık % 1'i veya kuru ağırlığının yaklaşık % 2-3'üdür. Temel minerallerden, K, Ca, Na, Zn, Fe, Cu ve Mn vardır. Arı sütü, vitaminler açısından oldukça zengin olup B1, B2, B3, B5, B6 ve H vitamini ihtiva etmektedir. C vitamini eser miktarda bulunur, A, D, E ve K vitaminleri ise bulunmaz. 
Arı sütünün tonik tesirli (zindelik ve kuvvet ilâcı) olduğu, iştahı ve kan basıncını düzenlemeye vesile olduğu, dolayısıyla hipertansiyon ve hipotansiyonda faydası olabileceği, aneminin (kansızlık) düzelmesine, kan yağlarını düşmesine, damar sertliğinin azalmasına, gribin tedavisine sebep olduğuna dair tespitler mevcuttur. Ayrıca bu harika maddeye verilen hususiyetlerden bazılarının, cilt kırışıklıklarına engel olduğu ve yağ bezleri salgısının normale dönmesinde de faydası olduğu anlaşılmıştır. 

Arı sütü ile ilgili yapılan çalışmalar

Arı sütü ile ilgili olarak çok sayıda ilmî makale yayımlanmıştır. Son 10 yıla ait olan bu çalışmaların çoğu, Japonya, Çin, Almanya ve Çekoslovakya kaynaklıdır.
Arı sütü farelere 3 g/kg/gün gibi yüksek dozlarda enjekte edildiğinde bile, zehirleyici tesir göstermez; mutasyonlara da sebep olmaz. Arı sütünün antibakteriyal, fungisidal (bakteri ve mantar üremesini durdurucu) ve antiviral tesiri vardır. Bakterilerden e.coli, salmonella, proteus, basillus subtilis ve s.aureus'a karşı tesirli olduğu gösterilmiştir. Arı sütündeki güçlü antibakteryel proteine "royalisin" adı verilmiştir. Ağızdan veya parenteral (kas içi veya damar içi) yoldan kullanılabilir ilâç haline getirilmiştir. Cilde de uygulanabilir.

Arı sütünün tavuk, bıldırcın ve tavşanlarda üremeyi artırıcı tesirleri olduğu bildirilmiştir. Tavşanlara verilen 100-200 mg/kg arı sütü ile takviye edilmiş normal bir diyetle onların doğurganlık ve cenin gelişmelerinde artma görülmüştür. Diyetin yüksek dozlarda (0,2 g) liyofilize (dondurularak kurutulmuş) arı sütü ile takviyesinden sonra Japon bıldırcınları daha erken olgunluğa ulaşmış ve daha fazla yumurtlamıştır. 5 mg arı sütü /kg gıda olarak kullanıldığında, yumurta üretimi, fertilite (doğurganlık) ve kuluçkadan çıkan civciv sayısı artmıştır. 

Farelerin büyüme hızları günlük l g/kg gıda arı sütü alımı ile az miktarda artmıştır; fakat daha yüksek dozlarda ağırlığı azalmıştır. l kg gıdaya 5 mg arı sütü takviyesi yapıldığında; tavuk, keklik ve sülünlerde ağırlık artışları bildirilmiştir. Farelerde ise, mide içine doğrudan 10, 20 veya 40 mg arı sütü enjekte edildiğinde ağırlık artışı gözlenmiştir.
7 günlükten daha küçük olan buzağılara 0,02 g arı sütü verilmesi (kontrol grubuna göre 6 ay sonra) % l1 -13 daha fazla ağırlık kazandırmıştır. Tedavi edilen buzağıların ölüm oranının daha düşük ve enfeksiyonlara daha dirençli olduğu görülmüştür.

Arı sütü damar içi enjeksiyonu tansiyonun düşmesine sebep olur. Ağızdan alındığında kan şekeri seviyesini yükseltebilir. Kedilere enjekte edilen küçük dozlar hemoglobin ve eritrosit (alyuvar) sayısını artırmış, farelerde 10 mg/kg'lık tekrarlanan dozlar motor aktivite ve kilo kazancını uyarmıştır. Bununla birlikte farelerde 100 mg/kg'lık tekrarlanan dozlar kilo kaybına ve beyin hücre metabolizmasında bozulmaya yol açmıştır. Bir çalışmada koyunlarda arı sütü + progesteron tedavisi ile yumurtlama hızının ve doğurganlığın kontrol grubuna göre arttığı bulunmuştur.

Arı sütü, denek olarak kullanılan ateroskleroz (damar sertliği) oluşturulmuş tavşanlarda kan plazmalarında kolesterol ve trigliserid seviyelerini, arter duvarındaki kolesterol birikintilerini azaltır. Normal tavşanlarda ise, kan plazmasının yağ seviyelerine tesir etmez. Yüksek kolesterollü diyetle beslenen hayvanlarda, kandaki kolesterol mikarını azaltabilir. Tavşanlarda cilt yaralarının ve kemiklerin iyileşmesini hızlandırdığı görülmüştür. Farelerde antienflamatuar (iltihap giderici) tesir gösterir. Şeker hastalığı oluşturulmuş denek farelerde, yara iyileşmesini hızlandırdığı, tümör hücre kültürlerinde inhibitör (durdurucu) tesiri müşahede edilmiştir. Koruyucu ve tedavi edici olarak farelerde tümör büyümesini (özellikle sarkom gibi yavaş büyüyen tümörleri) durdurmaktadır.
Farelerde büyük dozlarda arı sütü kullanıldığında, ölüm oranı yüksektir. Daha küçük dozlarda strese sebep olur, fakat öldürücü değildir. Mide-bağırsak ülserlerine, böbrek üstü bezlerinde ve lenfatik dokularda büyümeye sebep olabilir.
Arı sütünün ışınlanmış farelerde makrofajların ve kan yapıcı kök hücrelerinin aktivasyonu yoluyla kan yapımındaki bozukluğa ve iç iltihaplara karşı koruyucu aktiviteye sahip olduğu da gösterilmiştir.

Arı sütünün insanlara tesirleri

Arı sütünün kan yağları yüksek insanlarda, serum yağ seviyelerinde azalmaya sebep olduğu gösterilmiştir. Çukurova Üniversitesi Ziraat ve Tıp Fakültelerinde, Kaftanoğlu ve Tanyeli tarafından yapılan bir araştırmada "lösemi, lenf bezi kanseri ve karaciğer kanseri" olan ve 4-7 yaşları arasındaki sekiz çocukta, tedavi ile beraber l g/gün olarak kahvaltıdan önce ağızdan verilen arı sütü ile yapılan takipte, kanda lökosit (beyaz küre), parçalı lökosit ve lenfositlerin dikkati çekecek derecede arttığı, çocukların genel durumlarının düzeldiği ve kilo aldığı bildirilmiştir. 

Yamada ve arkadaşları, arı sütünün insan lenfositlerindeki immünglobülin (Ig) yapımını uyardığını ve meme kanserli hastalarda IgM ve IgG'yi artırdığını göstermişlerdir. Japonya'da National Fisheries Üniversitesinden Nagai ve arkadaşları, bal arısı ürünlerinden "bal, arı sütü ve propolis"in antioksidan tesirini araştırmışlar, bu tesirin saf bal ve propoliste, arı sütüne göre daha fazla olduğunu, hücre için toksik olan serbest radikallerin (süper oksit radikali gibi) uzaklaştırılmasında ise, propolis ile arı sütünün en tesirli olduğunu göstermişlerdir. 

Japon araştırmacı Oka ve arkadaşları bir çalışmada farelerde 1 g/kg dozda ağızdan verilen arı sütünün tesirlerini inceleyerek, neticede arı sütünün mast hücrelerinden antijene spesifik igE yapımını ve histamin serbestleşmesini baskıladığını, dolayısıyla alerjik reaksiyonların engellendiğini, makrofaj fonksiyonlarının ve hücre cevabının da düzeldiğini, dolayısıyla otoimmünitenin iyileştiğini göstermişlerdir. 

Arı sütünün yan tesirleri

İnsan üzerinde yapılan ilmî çalışmalarda, çok nadir de olsa, arı sütüne bağlı olarak astım, anafilaksi ve ölüm, eozinoflik gastroenterit, hemorajik kolit ve kontakt dermatit vak'aları bildirilmiştir. Burada en önemli faktör muhtemelen kullanılan arı sütünün dozu ve preparatın şeklidir.
Görüldüğü üzere bal arısının önemli ürünlerinden biri olan arı sütü ile ilgili bilgiler henüz yeterli değildir. Bilhassa insan üzerindeki yararları ve yan tesirleri yeterince araştırılmamıştır. Mevcut araştırmalar ümit vaad etmekle birlikte, tam bir ilâç olarak kullanıma girmemiştir. Bu yüzden yüksek dozlarda ve enjeksiyonla alınması tehlikeli olabilir. Ancak düşük dozlarda ve gıda şeklinde balla karışmış durumda alınmasında fayda vardır. Halk tabiriyle; "Fazlası zarar, ortası karar, azı yarar." düsturunu göz önünde bulundurarak, Rabbimizin arı vasıtasıyla bizleri sunduğu bu nimetin gerçek değerinin ve şifa yönünün tam anlaşılması için ilmî zemini iyi hazırlanmış geniş çerçeveli yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. 

Kaynaklar
1- Husein MQ, Animal Reprod Sci, 2002
2- Nagai T, Sakai M, Inoue H, Suzuki N. Antioxidative activities of some commercially honeys, royal jeliy, and propolis. Food chemistry. 2001; 75: 237-240.
3- Sver L, Orsolic N, Tadic Z, Nijari B, Valpotic İ, Basic I. A royall jelly as a new potentîal immunomodulatorin rats and mice. Comp Immunol Microbîol Infect Diş 3 996; 19: 31 -38.
4- Oka H, Emori Y, Kobayashi N, Hayashi H, Nomoto K. Suppression of allergic reactions by royal jelly in associated with the restoration of macrophage function and the improvoment of Thl/Th2 celi responses. Int Immunopharmacol 2001; 1: 521-32.
5- Peterscn ve ark, Proc Natl Acad Sci USA, 1998.
6- Abe N ve ark., Celi Immunol, 1997
7- Easmond NC ve ark., J immunol, 1997
8- Laportc JR, Ibaanez L, Vendrell L. Bronkospasm induced by royal jelly. Allergy, 1996;5 1:440. U- Thien FC, Leung R, Plomley R ve ark. . Royal jelly-induced asthma. Med J Aust. 1993; 1: 159:639.
9- Leung R, Ho A, Chan J ve ark. Royal jeliy comsumption and hypersensitîvity in the community. Cin Exp Allergy. 1997; 27: 333-36.
10- Thien FC. Leung R, Baldo BA, et al. Asthma and anaphylaxis induced by royal jelly. . Clin Lxp Aliergy, 1996:26: 216-22.
11- Yonei Y, Shibagaki K, TsukadaN, et al. Case report: haemorrhagic colitis associated with royal jelly intake. J Gastroenterol Hepatol, 1997; 12: 495-99.
12- Murakami K, Fujioka T, Nasu M, et al. A case of eosinophilic gastroenteritis-indueed by "Royal Jelly". Nippon Shokakigyo Gakkai Zasshi, 1994; 91:1447-50.
13- Emori Y, 1999, Biotherapy
14- http//www,fao.org/docrep /w0076E/ wo076el6.htm
15- O. Kattanoğlu, Atilla Tanyeli. The use of royal jelly during treatment of childhood malinnancies. Bec Products, Propeties, applications and apitherapy. Edited by Avshalom Mizrahi and Yaacov Lensky. 1997, Plenum Press, New York, pp. 179-184.

 KAYNAK:http://www.sizinti.com.tr/konular.php?KONUID=105

Cuma, Ağustos 29, 2008

BAL HASADINDAKİ PÜF NOKTALAR NELERDİR?

Yüce Allahtan öncelikle tüm arıcı dostlara hayırlı bereketli bol ballı yıllar dilerim.

Gelelim bu işin inceliklerine:

Öncelikli hedefimiz “önce can sonra canan” misali bizim canımız ve arının canı yanmaması için alınması gereken hazırlık tedbirleri neler onlara bakalım.

1-Arıcı arıcı kıyafetlerini tam olarak giymeli

2-Körük iyi yakılmalı yani bol duman vermeli (saldırgan ırklar için bu şart)

3-Arının saldırganlaşmaması için uçuş tahtasının önüne bitişik yaklaşık 1 m² herhangi bir şey konulması(Örtü tahtası olabilir)

4-Hemen yan tarafa ballığı koyacağımız yere yine bitişik yaklaşık 1 m² herhangi bir şey konulması(Üst kapak olabilir)

5-Çıkardığımız balları koymak için kapaklı ballık

Şimdi de uygulamadaki incelikler neler onlara bakalım:

1-Üst kapak açılarak yan tarafa konur. Örtü tahtası hafif duman verilerek açılır.

2-Ballık alınarak üst kapağın üzerine konur.

3-Kuluçkalık (yağmaya mehil verdirmemek ve arıyı korumak için) hemen örtü beziyle veya başka bir örtü tahtasıyla kapatılır.

4-Ballıktan alınan ballı ve arılı çıtanın arılarını (hazırlık tedbirleri mad.3) uçuş tahtasının önüne silkelenir.

5-Çıkan ballı çıta(3/2’si sırlanmış) hemen ballığa konur ve kapağı kapatılır. Bu şekilde bütün ballı çıtalar alınır.

Kolay gelsin

Kalın sağlıcakla

Çarşamba, Ağustos 13, 2008

Alt kattan yarı ballı çıtalar alınarak hepsi süzülürmü?

Alt kattan yarı ballı çıtalar alınarak hepsi süzülürmü?
Evet arkadaşlar Bütün balları süzüp yerine arının kışı geçirmesi için her iki günde bir arıyı şuruplamak bize ne gibi bir avantaj sağlar bu konuyu incelemeye ne dersiniz.

1-Güz Beslemesi'nde zaten az bir bal kalmak şartıyla ballı çıtaları almak zorundayız. Çünkü güz askeri yetiştirmek için bu gerekli bir uygulamadır.
Yerine ya süzdüğümüz balı tekrar vereceğiz yada ekonomik olsundiye ikame yem kullanacağız.


Çarşamba, Temmuz 23, 2008

BURASI İÇİN KÜRESEL ISINMA İYİ Mİ?

KÜRESEL ISINMA: Uzmanlar, bilim adamları, medya v.s. tarafından bu konu hep konuşuldu. Şüphesiz konuşulmaya tartışılmaya deney ve gözlemlemelere devam edilecek. Ben burası için (Kütahya rakım 950 ) soğuk bir memleket olduğundan burası için iyi olur inşallah derdim.


Hatırlıyorum da hayvan otlatırken çocuk olduğum o yılları; beyaz pamuk gibi o küme küme bulutlar toparlanır gökyüzünde 5 dakika yağmur yağar. Bakarsın gök kuşağı ve ardından prıl prıl bir güneş, mis gibi kokar hava. Ekin biçerdik deste yapardık harman yerine getirmeden yağmur yağar kurusun desteler diye ters yüz yapardık. Sakin sakin yağan yağmurlar vardı. Şimdi öylemi birden hava kararıyor kara kara bulutlar sıcaklık aniden düşüyor kış gibi duman kaplıyor dağları. Artık yazları yağmur da yağmıyor.

Derece koydum arılığa her uğrayışımda kontrol ederim. Sabah saat 6:00 baktım 7 derece, öğle 12:00 33derece inanılır gibi değil gündüzle gece arasındaki sıcaklık farkına bak

Aman küresel ısınma bizim yağmurlarımıza dokunma

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

İYİ BAŞLADI KÖTÜ DEVAM EDİYOR ALLAH SONUMUZU HAYIR EYLESİN


Bu sene bal sezonuna hızlı giriş yaptık. Bizim köyde iyi bal akımı vardı. Petekler ışıl ışıl olmaya başlamış kovanları kımıldatamazdık. Sırlansında alalım balları derken Tak diye kesildi nektar gelişi 1 aydır yağmurda yok. Kovanları kontrol ettik. Maşallah katlar koyduğumuz şekle geri dönmüş arı yavruya yedirmiş balı Eski Arıcı Hacı Salim dayımız Ağustos'un 15'inde biraz süzme bal çıkarsa ne ala dedi. Eee boşuna dememiş atalarımız "civciv güzün sayılır" diye. Ne diyelim şimdi "Allah sabit arıcılara da acısın".(((özellikle bana... borç parayla arı aldım. Şİmdi nasıl ödeyeceğim borcumu kara kara düşünüyorum!)))

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

BİR BU EKSİKTİ! BU DA ZARARLI KUŞMUŞ

Kırlangıç kuşlarını severdim artık sevmiyorum. Geçen gün kovanların başında arılarımın uçuşlarını seyrediyordum. Bir gurup kırlangıç kuşu geldi ötüşerek, dedim içimden bunlar ne diye dolanıyorlar? derdemez etrafta arılar gezinmeye başladı. Başladılar bana saldırmaya kafam gözüm acayip haşladılar zor kaçtım kovanların yanından. Anladım bu kuşlar arıları sitrese soktu. Onun için bana saldırdılar. Yarım saat sonra gittim. Birşey yok ne kuş ne de saldıran arı.(Birgurup kırlangıç sürüsü mesken tutmuş köyü Allah korusun bizim minikleri)

Pazartesi, Haziran 30, 2008

KİREÇLENME SORUNUNU


Gözlemleme yeteneğimiz gelişmeye başladı herhalde Fotoğrafta da görüldüğü gibi teorik olarak öğrendiklerimizi artık görmeye başladık. Bu fotoğraf yeni aldığım kolonilerden elde edildi. Hemen nedenlerini araştırmaya başladık.(Bu sorunun çoğu arıcı farkında değil çünkü erken saatlerde arılar bu tür taşlaşmışlarvaları kovandan dışarı atıyorlar bu fotoğraf saat:7:00 'da çekildi .)

1-Üzeri açık ve yerde kışlamışlardı.(Mantar sporlarının gelişmesi için nem)

2-Kovanlar ahşap ve bakımsız(boyası dökülmüş yer yer çatlaklar var)

3-Son bahar ve İlkbahar beslemesi yapılmamış

4-Birde yer değişikliği için oradan oraya taşındı(Stres)

Sebepleri tersine çevirirsek sonuçlar da herhalde ona göre şekillenir diye düşünüyorum.

1-Üzeri kapalı ve yerden en az 35-40cm yükseğe kaldırmalı(nemi önleme)

2-Kovanlarımız tecritli kovan olmalı ve bakımlı olmalı(Ahşap kovanlarda hastalık yoğunluğu, tecritli kovanlara oranla daha yüksek olmaktadır. Zira tahta malzemenin ısı yalıtımı, straforluya göre çok zayıftır. Bunların serin havada ani olarak soğumaları, larvaların ideal yavru ısısını alamayıp hastalığa yakalanmalarına yol açmaktadır.)

3- Son bahar ve İlkbahar da ki beslemeyi iyi yapılmalı

4- Son olarak ta Stres faktörlerini ortadan kaldırmalıyız.

Cuma, Haziran 27, 2008

YALANCI ANA (ERKEKLEME) SORUNUNUN ÇÖZÜM YOLLARI


Nasrettin hoca hesabı “testi kırıldıktan sonra çocuğu dövsek ne olur dövmesek ne olur”

Bence bu sorunla karşılaşmamak için İlk yapılması gereken önlem almaktır. Bu önlemleri sıralayalım:

1-Düzenli aralıklarla devamlı koloni kontrolü(2hafta ara ile): Bu sayede ana arının durumu sürekli kontrol edilir. Aksaklıklara zamanında müdahale edilir.

2-Genç ana arı kullanımı: Düzenli olarak ana arıları değiştirmek suretiyle kaliteli ve genç analarla çalışmak. Ana arıyı işinin ehli güvenilir dalında uzmanlaşmış kişi ve kurumlardan temin edilmeli; eski usul kovanda ana arı üretim yöntemleri artık terk edilmeli

3-Yöreye uyum sağlamış arı ırkları ile çalışmak: Kurulacak laboratuarlarda genetik ıslahı yapılmış ve rakım yükseklikleri v.b. kıstaslara göre ana arı dağıtımın yapılması.

Gelelim testi kırıldıktan sonra ne yapacağımıza(Çoğu arıcının bildiği metotlara):

Önümüzde iki seçenek var; ya koloniyi kurtaracağı ya da koloniye son vereceğiz:

A-Koloniyi Kurtarma Yöntemleri:

1- Yalancı analı arı kovanı uzak bir yere götürülüp silkelenir. Yerine boş kovan koyulur ve hazır ana verilir.

2-Yalancı analı kovanın arılı çıtaları koku ile diğer kovanlara 1 çıta verilip yerine 1 çıta alınarak kovandaki arılar değiştirilir ve kovana hazır ana verilir.(Ana arıyı kovana alıştırma yöntemini eksiksiz uygulayınız.)

3- Yalancı analı kovanın tüm çıtaları kovandan alınarak arıları boş kovanda 4 gün bekletip daha sonra çıtalarla birlikte kovana hazır ana verilir.(Ana arıyı kovana alıştırma yöntemini eksiksiz uygulayınız.),4 gün aç kalan arılar ne kadar yalancı ana varsa dışarı atıyorlar.

4-Kapanmış çıkmak üzere olan ana arısı memesi kesilerek Yalancı analı kovanın çıtasına yapıştırılır.(Ben bu yöntemi uyguladım ana arı çıktı. Çiftleşti geldi. Şimdi yumurta atıyor.Işıl ışıl petekler bal doluydu. Bende bu petekleri erkek arılar yemesin diye 2 çıtasını üzerindeki arıları silikerek aldım kat koyduğum diğer kovanların ballığına verdim. Sıkışan arı Yukarıdaki resimde görüldüğü gibi birde dalak salmışlar.Bizim anamız var genç biz işyapacağız diye Ama sezon bitti seneye inşallah)

B-Koloniye Son Verme Yöntemleri:

1-Yalancı analı kovanın arıları koku yardımı ile diğer kovanlara 1’er çıta olarak dağıtılır ve koloniye son verilir.

2- Yalancı analı kovanın arıları başka bir analı kovanla kovan birleştirme yöntemlerinden biri kullanılarak birleştirilir ve koloniye son verilir.

Salı, Haziran 24, 2008

ISI TEDBİRLERİ SON DURUM



kovanların üstüne ve güneş gören yantaraflarına strafor konulmuş son görüntüler

Buda sınırdaki bir çiçekli bitkide(adını bilmiyorum) işini yapan arım

Pazartesi, Haziran 23, 2008

SICAK HAVALARDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Gün dönümü olayı gerçekleşti havalar bir hayli ısındı. Özellikle Öğle saatlerinde arazideki güneşin altındaki kovanların vay haline.

Evet, arıcı dostlar “ARICILIKTA BAŞARILI OLABİLMEK İÇİN “ başlıklı yazımın da “iyi bir koloni yönetimi alt başlığı altında” ideal arılık yeri tarifi için şöyle demiştik:

Gürültüden uzak, kışın kuytu yazın ise gölgeli bir arılık hedefimiz olmalı.“

Birde “OKU (yaradan rabbin adıyla oku)” başlıklı yazımda şöyle demiştik:“İşte iyi bir gözlemci olmalıyız ki bu kralları öğrenebilelim. Bu kuralları öğrene bilen bir arıcı yerinde ve zamanında arıya yardımcı olur. Arı da bu yardımları alınca hızlı bir şekilde gelişme göstererek bizim istediğimizi bize verir. Hiç gözlem yapmamak veya yanlış gözlem bizi yanlış harekete götürür arıya fayda yerine zarar getirir.” Uyarısında bulunmuştuk.

Geçen gün yeni aldığım arıları kontrole gittim oda ne! Güçlü olan arılar kovanın önüne çıkmışlar kimsi uçuş tahtasının altına salkım oluşturmuşlar. Bu kovanlar önceki kovanlarım gibi tecritli kovan olmadıkları için arılar sıcaktan bunalmış kovanların yanına gelir gelmez hemen beni haşladılar nerdesin diye; arılar 7-8 sıra olmuş olanca gücüyle kovanı havalandırmaya çalışıyor. Baktım arı rahatsız oluyor. İlk önce havalandırma deliklerini genişlettim daha sonra şehirden strafor alarak üstünü ve yanını sardım. Bir sonraki gün baktım arı içeri girmiş her şey yolunda

Cuma, Mayıs 30, 2008

Yeni Kolonilerim





Perşembe, Mayıs 29, 2008

BALLI BİTKİ VE AĞAÇLARI TANIYALIM

Kara çalı(ALİ OSMAN ÇALIK)

Kestane Ağacı(At kestane ağacı)

Tirfil

Sığır dili
Mor çiçekli ballıbaba
Arı otu
Akasya ağacı çiçeği

Pembe Çiçekli Akasya